Birini seveceksen, onu her şeyinle sevme çünkü bittiğinde; onu unutamamana değil, unutamayacak kadar çok sevdiğine yanarsın.
Bilinmedik bir hüzün var içimde, bir gariplik. Anladım ki, ya ben fazlayım bu şehirde ya da biri eksik.
Seninle olmanın en güzel yanı ne biliyor musun? “Elin elime değmeden avuçlarımı terleten sıcaklığını taa içimde hissetmek.
Kimileri ‘Seviyorum’ der, çünkü ezberlemiştir. Kimileri diyemez, çünkü gerçekten sevmiştir.
İçin yanarken üşümek, yüreğin kan ağlarken gülmek, özleyip de sevdiğini görememek. İşte aşk bu olsa gerek !
Bazen her şeyi unutup sadece sımsıkı sarılmak istersin; ama bir şey hep engel olur. Nedir o biliyor musun? Gurur.
Gidiyorum ben boş çakallar, sıçmışım ortalık yerinize. Kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık.
İlkin elifba’ydı, sonra alfabe oldu, derken abece, şimdi de a.b.d.
Kim bilir belki komünistlerin ölseler bile kahrolmadıklarını gördüklerinden ötürü, gazaba geldi saldırdılar!
Aşk da önemli olan aynı elleri tutmak değil, bir ömür hiç bırakmamaktır.
Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun? ”Seni seviyorum” sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek .
Ne kadar zordur aslında sevip de seviyorum diyememek. Görüp görmemezlikten gelmek, yaşadığını bilip de benim için öldü demek.
Yüz kızartıcı bir suç değildir hırsızlık; çalınan birinin kalbiyse eğer.
Üç harf yan yana kaç şekilde gelir bilir misin? Aşk dersin.. Sen dersin.. Ben dersin.. Sen, ben biter; biz dersin. Gün gelir git dersin.. Peki dur kelimesinden haberdar değil misin? Dur demeyi bilmez misin? Git demek kolay, dur diyebilecek kadar yürekli misin?
Kendi elinle kazdığın kuyuya, aşk, ufacık bir taş atmaktır. Gürültüsü büyüyünce sessizliğin, marifet, yosunlar gibi susmaktır.
Benim halim memleketin hali.
Öyle içten ki yüreğimin en derinindeki yerin; çıkarı yok, çıkası yok, çıkarasım yok…
Unutma; onu artık unuttum demek, bir kez daha hatırlamaktır aslında.
İçin yanarken üşümek, yüreğin kan ağlarken gülmek, özleyip de sevdiğini görememek. İşte aşk bu olsa gerek!
Vedalar acıtsa da, bazen gitmek gerekir.
Tabaklarda kalan son kırıntılar gibiydi sana olan sevgim. Sen beni hep bıraktın; bense hep arkandan ağladım.
Seninle olmanın en kötü yanı ne biliyor musun? ”Seni seviyorum” sözcüğü dilimin ucunu ısırırken her konuşmamızda boş yere saatlerce havadan sudan söz etmek.
Ağlayanı güldürebilmek; ağlayanla, ağlamaktan daha değerliymiş.
Senden ayrılınca anımsadım dünyanın bu kadar kalabalık olduğunu.
Kalıyoruz! Kuş olup uçmak isterken, Ağaç olup kök salıyoruz.
Acılara bakıp da küsme sevdalara, gavura kızıp da oruç bozulmaz. Sök at kafandan acabaları, kemik aynı yerden iki defa kırılmaz.
Haykıracaksın ama isyan etmeyeceksin. Ağlayacaksın ama belli etmeyeceksin. Onsuz kalacaksın belki; ama asla vazgeçmeyeceksin.
Geldiğin kadar değil, göründüğün kadar mutlusun ve sakın unutma; gittiğin kadar değil, hak ettiğin kadar unutulursun…
Yeter bee! İstemiyorum artık kimseyi yanımda. Her gelen biraz daha acıtıp gidiyor nasılsa.
İnsan hapşırdığı gün ölmezmiş.
Can Yücel’e sorarlar; Neden hep babanıza olan sevginizi anlatan şiirler yazıyorsunuz da,annenize olan sevginizi anlatan şiirler yazmıyorsunuz? Can Yücel cevap verir; Anneme olan sevgimi anlatacak kadar şair değilim.
Keşke tanışmamıza hiç fırsat olmasaydı , ve seni hayatıma şeker misali karıştırmasaydım..
Sana ihtiyacım var, gel! Diyebilmekmiş güçlü olmak, sana ‘git’ dediğimde anladım. Biri sana git dediğinde “kalmak istiyorum” diyebilmekmiş sevmek, “git” dediklerinde gittiğimde anladım.
Sevince çocuk oluyor insan.
Sen mi kaldın dedim düzeltecek dünyayı ; vurup kapıyı çıktım.
Biri sana git dediğinde, kalmak istiyorum” diyebilmekmiş sevmek git dediklerinde gittiğimde anladım.
Ne yormak istedim seni. Ne de yormak kendimi. Çok çalıştım, Gitmeye de kalmaya da… İkisi de aynı acı. İkisi de rezil… Daha önce de gitmiştim, Ama böyle kalarak değil…
Seni seviyorum demek değil ki marifet, önemli olan o kelimenin tüm sorumluluklarını alabilmek.
Bazen rüzgarın saçımı dağıtmasına, yağmurun yüzümü ıslatmasına, birilerinin kalbimi kırmasına izin veririm sonra; saçımı toplarım, şemsiyemi açarım ve kalbimi kaparım. Hepsi bu…
Hiçbir insan öylesine girmiyor hayatımıza… Kimileri ceza, kimileri bela, kimileri imtihan, kimileri ise armağan.
Utanılacak bir şey değildir ağlamak, yürekten süzülüp geliyorsa gözyaşı eğer.
Eğer çok konuşmak faydalı olsaydı, Allah iki ağız, bir kulak verirdi. Onun için, çok dinleyip az konuşmak gerek.
Bir denizanasıdır umut, ta suların ortasında, açılır, kapanır, açılır, kapanır, kapanır, açılır.
Gitmek unutmak değildir sen bunu çok iyi biliyorsun. Aklımda gözlerin varken, sen buna gitmek mi diyorsun?
Çok sahiplenmeden seveceksin mesela. Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, hem de hep senin kalacakmış gibi.
Toprak gibi olmalısın. Ezildikçe sertleşmelisin! Seni ezenler sana muhtaç kalmalı! Hayatı sende bulmalı.
Sevdiğin kadar sevilirsin.
Gülümsemek, daha güzel bir görüntüye kavuşmanın bedava yoludur.
Değişmek zor; ama bazen aynı adam olmak daha zor… Hayat öyle yüklenir ki; ne kalmak istersin, ne gitmek. O durumdayım işte.
Yalnızım. Çünkü herhangi biriyle değil, beklediğime değecek kişiyle devam etmeliyim bu yola.
Galiba yoruldum. Her şey kadar, herkes kadar, sen kadar… Kendimi her kaybettiğimde, seni de kaybediyor olmaktan yoruldum.
Gözler ve sözler ikisi de bir şeyleri gizler. Sözler ne kadar inkar etse de gözler her şeyi bir bir söyler.
Heyt bu kadına can veren tanrım sarı bir yatışı var bütün çarşaflardan ayrı.
Çok sahiplenmeden seveceksin mesela. Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, hem de hep senin kalacakmış gibi.
Ben gidiyorum dediğimde, ‘gitme’ diyen birini değil, “ben de geliyorum, yalnız gidemezsin!” diyen birini istiyorum.
İnkar edip içimizde sakladığımız şeyler gerçekliğini kaybetmiyor.